tag:blogger.com,1999:blog-14275671933729222242024-03-05T23:53:08.189+03:00TematikLaflarsözlük görünümlü blogspot...kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.comBlogger70125tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-81292748287806471522020-12-15T00:07:00.000+03:002020-12-15T00:07:20.472+03:00zaman geçiyor be...<p>burayı bile unuttuydum ne zamandır. diziler filmler bile çok azaldı. hayat böyle değişik bir modda gidiyor. bir sene öncesine göre dünya çok farklı bir yer oldu. salgın belası vurdu. hayat şartları değişti. maskeli versiyona geçtik. 2020 sonuna geldik sayılır. </p><p>koka ve kireç ailesi olarak oralarda kaldık. geçmişe dönük çok fazla bir anı da kalmadı. yani elbette bir sürü şey var ama unutulanlar daha fazla o kesin. hayatın olağan akışında böyle olmasını da normal karşılamak lazım. geçip gidiyorsun işte. </p><p>uzun zamandır ben bile tutup tematiklaflar kısmını açmıyordum. şimdi açınca ne göreyim, bir ayda tam 46 kişi tıklamış. tabii ki google ya da yandex indexlemesi falandır, ötesini düşündüğümden demiyorum ama bir gün tamamen unutulduğunda bile unutulmama ihtimali biraz korkutucu.</p><p>üstelik bugün günlerden google'ın çöktüğü günler olarak da işaretlendi. adamlar drive üzerinden etkin olmayan içeriği de kaldıracağız diyorlar. belki google komple bitecek ama bir yerlerde yedekleri olur herhalde. yazılanlar o kadar kolay uçup da gitmeyecek...</p>kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-76179897288431473132019-09-25T02:35:00.001+03:002019-09-26T00:33:46.123+03:00mecraların karakterleri etkilemesi olayıuzun zamandır uzaklardan, uzak mecralara bakmaktayım. şimdi isimlerini verip onları bu mecrada aşırı popülerleştirip, bunu bedavaya getirtmek istemem ama bir kafama takıldı, bir dert oldu ki sorma...<br />
<br />
lan bir yerden sonra sanki her mecra bir kaç kişiden oluşuyor gibi bir hissiyat oluyor. okudukların üç aşağı aynı şeyler, benzer tepkiler, kategorize etmek mümkün. bu belki mekanın etkisiyle oluyor, belki insanların toplaşması ile ilgili ama bence sıkıntılı bir durum var.<br />
<br />
ben kendimi ötesinde bir yerde ifade etmek istiyorum dediğin vakit, mecra yok resmen. sen kimsin ki ifade edeceksin? mekanlar böyle, uyarsa takılırsın, uymazsa keyfin bilir modunda ilerliyorlar. bir taraftan onlara da hak veriyorum. bir sürü yatırım, bir sürü tanıtım, şu bu var ama diğer taraftan bu kadar sosyal kanalın olduğu bir çağda resmen tek tip insan ortaya çıkmaya başladı. en azından ben özgününü göremedim diyeyim.<br />
<br />
belki biraz önyargılı yaklaşıp, bir lafı okuduğum siteye göre değerlendiriyor olabilirim ama diğer taraftan aynı konu, farklı mecralarda nasıl ele alınıyor karşılaştırdığın vakit, yaptığım bu inanılmaz tespite hak veriyorum.<br />
<br />
belki butik bir ortam eksikliği çekmekle ilgili olabilir. fazla sayıda insanın katılımı, tepkileri benzer bir formata sokuyor olabilir. tabii butik mecralar artık kalmadı. kimse parasını çöpe atmıyor. tıklanmadığın vakit ölüp gidiyorsun. çağımız böyle hoçam.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-92181469145567467062018-06-27T18:52:00.000+03:002018-06-27T18:52:11.522+03:00iletişim yüküdış dünyadan iyice yalıtımdım sanki, bu bana göre iyi bir şey de normal insan kafasına göre bakınca hastaymışım gibi görünüyor. bir taraftan buna üzülüyorum, sonra komik geliyor, sonra da unutup gidiyorum.<br />
<br />
artık yazı ile bile olsa birilerine bir şeyler anlatmak zor geliyor. nasıl anlayacağı, anlamayacağı ile uğraşmak çok yorucu. bunca zaman bu nick ile insanlar ile dirsek temasını bırakmayayım demiştim de aslında o kadar da mühim değilmiş. tabii bunu diyebilme lüksüm artık ağzımdan da seslerin çıkıyor olabilmesidir. duyacak birinin olmasıdır. yoksa böyle olmayabilirdi.<br />
<br />
sonra geriye dönüp arada bakıyorum, anlayan var anlamayan var. genelde iyi konuşan çok tabii de, kötü konuşanı da var. tamam hepsi olacak, bunu engelleyemiyorsun. bir nick alıyorsun, yıllarca kullanıyorsun. sonra biriken bir şeyler olacak elbette de ama benim kaçış kafasına çok uymuyor sanki.<br />
<br />
bir yerden sonra tiksindirici bir samimiyetsizlik olduğunu görüyorsun. içindeyken daha az, zamanla uzaklaşınca daha fazla. üstelik samimiyetsiz tipler kendilerini pek samimi falan zannediyorlar. tabii herkesleri zan altında bırakmak istemem, kişi kendi bilir işi.<br />
<br />
bazen de tam burada işler çirkinleşiyor. bir insan evladı kendi gözüyle dünyaya baktığını nasıl unutur? her şey senin gördüğün gibi değil, olmayabilir. kafalar nasıl bu kadar küçük düşünebilir. ben anlamıyorum. allahütealea hepisine bülübülü eylesin. her neyse etsin. tamam sıkıldık.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-65050574441214616422017-08-03T14:57:00.001+03:002017-08-03T14:57:07.444+03:00ah şu kirişler kolonlar ne çok yük çekiyorlarcanları olsa da konuşsa işte, dağlar eziliyor mu? onlara da sormak lazım ama en azından insan mesul değil bundan, diğerleri öyle mi?<br />
<br />
üst üste yığıyorsun, ezilir, canı yanar diye düşünmüyorsun. yığmalara devam ediyorsun, bir sonu bucağı yok, yığmalara devam. arada sarsılıyorlar, bırakıyorlar kendilerini ama ne bileyim eğer bir kiriş, kolon cehennemi varsa o da bina olmalı. bitmeyen işkencesi bu olmalı.<br />
<br />
dalıp gidiyorum hallerine bazen, onlar için üzüldüğümü bilmiyorlar. belki bu satırlar hislerine tercüman olur, belki dönüp bir gün bana biz de seni unutmadık derler. kim bilir belki göçük altında bir gün bunun muhasebesini yaparım. az daha sabretseydin de bırakmasaydın kendini kolon kardeş derim, ezmeseydin beni derim.<br />
<br />
sonra durup düşününce bunca sene iyi tuttun kendini diye düşünür müyüm? elim kolum sıkışmış geberirken bunları düşünemem herhalde, neyse allah göstermeye uzaktan bakınca şu insanoğlu medeniyeti ile ciddi sorunlar yaşıyorum. içinde yaşama halindeyken böyle sallantılar dimağımı boğuyor, başka şeyler düşünmeliyim.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-77737727390060106592017-07-15T10:03:00.000+03:002017-07-15T10:03:21.290+03:00alternatif evrene geçildi hissiaslında çok daha minik tercihlerle de insan hissedebiliyor. dünya için minik, kendin için büyük, belki o sabah evden çıkmasan her şey farklı olacaktı falan gibi.<br />
<br />
tek kişi için değil de daha çoğunun kaderini değiştiren bir şey olduğu vakit insan hayret ediyor. işte bir sene önce bunu gördük. adamlar bunun için kırk sene uğraşmış ama bir gecede tüm gerçeklikler değişti. vakti zamanında mübarek olan adamlar vatan haini oldu.<br />
<br />
bu zaten söyleniyor, işin fazla siyasi boyutunda değilim ama gerçeklik algısı beni şaşırtıyor. ha gerçeklik algısı değişmez olmalıydı demiyorum ama bu kadar da kaypak olmamalı. siyasi (dini de bunun içine katmak lazım) zemindeki meseleden kaynaklanıyordur, ona şüphem yok ama tek tek insanların kalbinde olayın manasının değişmesine tanıklık edince, ben yine şaşırıyorum.<br />
<br />
isimler cisimler değişti, tanımlamalar değişti. mekanlar da değişti. insan hayatının kutsallığı adına mı değişti? ne oldu da böyle oldu ben takip edemiyorum. bir taraftan sürece bakınca çok acayip geliyor, diğer taraftan olayların içindeki tiplere bakınca da yok artık diyorum.<br />
<br />
esas yaşadığım ikilem daha da içimde, lan diyorum gerçeklik böyle kaypak olmamalı. iyi güzel de insanlar bunun için öldü. şimdi adamların canları ile (burada da bir parantez açmam lazım, tam olarak onların canları ile değildir belki ama sonuçta can işte, eğer halk sokağa dökülmeseydi gerçeği var, en iyi ihtimalle iç savaşa falan evrilirdi, o bile inanılmaz) savuşturdukları bir darbe teşebbüsü meselesi var. ben olsam ne yapardım?<br />
<br />
bir kere can değerli, tutup tankın önüne atar mıydım? atmazdım muhtemelen, onlar inanmış, atmış ölmüş vatanı kurtarmış mı? baktığın zaman öyle olmuş. adamların yaptığı fedakarlık üzerine laf etmek de bize kalmış gibi bir korkakça hissiyat sarıyor dört bir yanımı.<br />
<br />
vatan millet sakarya meselelerin hepsi için geçerli olabilir ama işte dediğim gibi bir gecede alternatif evrene geçildiği bu günlerde, bunu canlı kanlı yaşarken hissetmek çok daha dokunaklı oluyor.<br />
<br />
bir taraftan 'insan' sevmeden yine de fedakarlıklara saygıyı bırakamıyorum. kendini öyle hissetmiş olsa, gerçek tümüyle bu olmasa bile adamın canından vazgeçişi bana dokunaklı geliyor. hele hele eğer bu böyle olmasa, başımıza gelecekler, günlük hayatımızı etkileyecek olması. şu an oturduğum yerde oturamayacak olmamı falan düşününce iyice sarsılmış ve mahçup hissediyorum.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-60568419096264863482017-07-08T00:58:00.001+03:002017-07-08T00:58:08.837+03:00zamanın okuciddi ciddi bilimsel bir kavramışmış, büyük büyük adamlar üzerine kafa patlatmış. bir taraftan çok haklılar, bundan ciddi mesele yok. diğer taraftan hepsinde bir bit yeniği var.<br />
<br />
şimdi esas hayret verici olan içinde bulunduğumuz evrenin hangi köşesinde olursak olalım, buna bağlıyız. sonuçlar sebeplere bağlı, kırılan bardağı geri alamıyoruz. zaman oku kabaca böyle bir şeydi sanırım.<br />
<br />
şimdi dünya gezegeninde bu iyi güzel de atıyorum elmastan yapılmış bir yerde ne alaka diyor insan. işte garip olan da bu her tarafta geçerli kuralların olması insanı biraz işkillendiriyor. tek noktadan ortaya çıkmasıyla alakalı olabilir, tamamen insan zihniyle alakalı olabilir. taktığın gözlük gibi gözlerin ve algın sebebe bağlı olabilir. kırılmayı sonuç olarak görüyor olabiliriz. artık düşün düşünebildiğin kadar.<br />
<br />
benzer şekilde atomların yapısı meselesi de var şimdi. bir hidrojenin içi hepsinde aynı mı yani? bunu düşününce de kendimi bir hoş hissediyorum. böyle bir garip, bir mayhoş. lan ne alaka? o kadar hidrojenin içi nasıl aynı olabilir? birisi yamuk olamaz mı yani? modellerini kafalarına göre yapıyorlardı, ona lafım yok ama hidrojeni diğerlerinden ayıran bir tek tiplik vardır herhalde.<br />
<br />
ha tek tip olsa bile atılmış zerreler gibi rastgele birleşmişler görünümü veriyorlarsa onu da söylesinler (şimdi araştırmadım, belki söylemişlerdir, ahkam kesiyorum işte a..). bilemedim artık, oturarak ben bu evrenin gizemini çözemeyeceğim sanırım, beklentileri boşa çıkarmış küçük enişte oldum. oldumsa da niye oldum? sor bir bakalım?kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-70643089384056164762017-07-08T00:49:00.003+03:002017-07-08T00:49:52.135+03:00fokurdayan yemek zerrelerider yarabbi...<br />
yarabbi...<br />
<br />
de ülen biz bunların canını yakıyorsak diye düşünmeden edemiyorum. şimdi bu yağ kızıyor, bir şeyler harekete geçiyor, yerinde duramıyor. sebebinin bilimsel açıklamaları olabilir ama acı denenin bilimsel açıklaması tam mı ki? onların canının yanmadığını nerden biliyoruz?<br />
<br />
pişerken allah diyen yiyecekler duymuştum ben, belki aşka geliyorlar. belki ateş-i aşk ile yanıyorlar. ısının sıcağın imanı kuvvetlendirmesi ya da bu amaçla kullanılması da konuya pek uyuyor.<br />
<br />
maddenin şeklinin şemalinin değişmesi ile ilgili olabilir. o noktaya gelene kadar bir sürü süreç geçirmiş, sonra tavada hoplamayı kendine yediremiyor olabilir. çeşitli ihtimalleri bol bol düşünmek gerek. bir yemek deyip geçmemek gerek.<br />
<br />
tabii ikilemler var, açlık mı? yemeğin canını yakmak mı? bir yerden sonra hayatta kalmak ağır basacak, zaten ölmüş yemeğin canına kadar canlısının canını alıyoruz ama düşünmelerde sınır tanımak istemedim şimdi, allah affetsin ne diyeyim bilmiyorum.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-66024382597206360812017-05-13T19:21:00.002+03:002017-05-13T19:21:35.386+03:00tekrar eden hayat parçalarıdöngüsel hayat kesitlerine dair bir şeyler sallaydım sanki, geriye dönük pek okumuyorum. arada sırada rastgele denk gelirse, ha etiket metiket ayarlarsam tekrar baştan bakmak lazım ama ne gerek var sen decilik yapıyorum.<br />
<br />
tekrar eden hayat parçalarına dair coğrafi boyutları ele almış mıydık ki mesela? koca dünya yüzeyinde arşınladığımız mesafeler sınırlı, dünyayı gezen insan evlatları konu dışı ama hayatın kendisi olarak bakıldığı vakit, hayat mecburi olarak sınırları belli bir alanda geçip gidiyor. adam tüm hayatını bütün dünyada dönmek üzere kursa, bu sefer de dönüşün kendisi günlük limite takılır. takılmazsa da zaten çok mühim değil.<br />
<br />
standart hayatlar üzerine düşünmek yeterli. şimdi bu kötü mü? esas takıldığım o. bence değil. zaten gidip görülesilik kavramına aşina değilim, bir de zaten kafadaki döngüsellikleri devam ettiren bir mekan hissiyatı olması gerekiyor. mekana takılmamak gerekiyor, mekana takılmaz zaman kaybı gibi geliyor bana.<br />
<br />
onun yerine toplam döngü içersinde 3d olarak arkada dönen nesne gibi, dönsün bitsin. mühim olan zihinlerinde kımıldayan parçalar olmalı. döngüsel hayat içersinde bir şeyler ortaya çıkarabiliyorsan esas meziyet o olmalı, yoksa döngüselliğine, yapısına ilişmek mümkün değil. o senden benden bağımsız koca bir parça.<br />
<br />
bir benimseyiş, güzel bir kavrayış ve tatlı bir huzur işte. bununla mücadele etmeye gerek yok. bu bakışla (tabii boş bakış değil, yapabileceğin bir şeyler olmalı) oturduğun yerden mutlu olmak pek mümkün, eğer kafam deli değilse, eğer hasta değilsem, eğer sağlıklı bir değerlendirme yapabilmişsem.<br />
<br />
<br />kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-43557746250270273032017-04-24T22:46:00.000+03:002017-04-24T22:46:18.730+03:00sözlerin gerçekliğe etkisine dairböyle ifade edince (let me putıt...) söylenmemiş laf edeceğim gibi oldu ama tabii söylenmiştir. üstelik bu üst düzey gözlemim sadece salak saçma nicklere dair. şimdi bu sefer de kendi nickime bakmam lazım sanki de, salak saçmalığı oradan gelmiyor.<br />
<br />
şurdan geliyor: misal karizmatik adam, uu seksi leydi, bu tarz biçim verici nickleri kullanan dimağlar bir süre sonra kendilerinin böyle olduğuna dair bir bükülme yaşıyorlar gibi geliyor bana. bu da bizatihi kelimenin gerçekliği esnetmesi oluyor.<br />
<br />
tabii ilk etapta kendisi kelimeyi üretiyor gibi ama yine tam orası da öyle değil, kendisinin ürettiği bir şey yok. ortada olandan popüler olanı seçiyor, derken üzerine yapışıyor, derken tekrar ediyor, derken havalara giriyor.<br />
<br />
kendini sanal alemlerde çok kaybetmişler, çok etkileniyordur da diğerlerini bilemiyorum. bir bakıma ben de kendimi sanal alemlerde kaybetmiş gibiyim, gerçekliğin öteki tarafında pek bağlantım kalmadı. bundan şikayetim yok, şimdi sesli düşünürken fark ettim.<br />
<br />
kendi nickim hesabından bakarsan ingilizce en sevdiğim kelime olan cibıriş'imsi bir şey gibi geliyor. sonra ben buna anlat katarım ülen aramalarından hakkaten bir anlamı çıktığı fark etmiştim ya, hepsi bir kenara şimdi ben kendimi kokoreç mi zannediyorum? yoksa götümle bile bulduğum nick'e bunca zaman bir şeyler eklersem, bir şeyler olur mu demek istiyorum. hani tersinden sen mi beni şekillendireceksin ey nick, ben mi seni!<br />
<br />
gerçek hayatta, sesli soluklu hayatta diyelim en azından, pek ağzıma almadığımdan daha önce dem vurduydum. belki sırf böyle olmadığı için şekillendiremiyordur. belki de ayna karşısına geçip sen kokasın! dediğim vakit bir elektriklenme olmuyordur.<br />
<br />
neden mi? ülen zaten en başından beri bu olayı nick olarak belirlediğim vakit, benden başka bir şey olarak tasarlamıştım. karizmatik adam nick'ini belirleyen zatların böyle yaptığını düşünmüyorum, yani tabii böyle üzerine düşünmek de pek sağlıklı değil sanki ama yine de nerden bakarsak bakalım, kendini ifade etmeyen bir aparat olarak kullanıldığı vakit gerçekliğin sınırlarında dolanmış oluyoruz gibi geliyor bana, aksi durumda salak saçma bir ağlar evreninde yitip gidiyoruz.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-38422424108308479352017-04-15T16:36:00.001+03:002017-04-15T16:36:21.368+03:00biraz da hüzünlenelimgüneşli tatlı bir nisan akşamüstüsü bir karartı çöksün yüreğimize, kedimiz gelsin yanımıza sevdirsin kendini, bir terslik olduğunu anlasın. nen var kınalı kuzum desi'nama kendisi kınalı lan bunun.<br />
<br />
sebepli sebepsiz, bir sebebi olmadan da olabilirdi. günler güzeldi, daha da güzel olacaktı ama kalbinin bir köşesinde ölümün, hüznü varmış.<br />
<br />
bunu üstünden atamamış, aslında ölüm soğuk ve kaskatı olmasa pek sevimliymiş. ferah bir sonmuş geride tanecikler bırakılmasa ama sevilenin yokluğu zormuş.<br />
<br />
ötesini düşünmek bile istemiyorum. altı üstü bir hayvan ulan işte, hayvan oğlu hayvan! ömürlerinin kifayetsiz oluşuna takıp kalpleri korumak için bu tüy yumaklarını sevmemek mi gerekiyor nedir yani? kafayı yedirtecek şerefsizler.<br />
<br />
ben böyle hüznün çemberine çomak sokarım! bir taraftan gereksizdir, aklını başına topla derken diğer taraftan gark olup gidesin geliyor. hayatın çalkantılarını bu tonda yaşamak da bir lütuf olsa gerek. insanoğlu nelere katlanıyor, yatıp kalkıp şükretmem lazım, başka da bir şey demiyorum.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-1147067554729142602017-04-10T17:34:00.002+03:002017-04-10T17:42:42.630+03:00blogspot'u sözlük gibi kullanmak mevzusutabii ki olacak iş değil, kimseler zahmet edip böyle bir şeye girişmezler ama ben girişebilme ihtimallerini sevdim.<br />
<br />
bir kere kafamdakini tam karşılıyor. o da neydi? herkesin kendi içeriğini oluşturduğu ve yönettiği bir ortam. dolayısıyla başka bir yönetime şuna buna gerek kalmıyor. sen kendi yazını yazıyorsun, blog olarak yayınlıyorsun, inoreader üzerinden de muhabbetini ediyorsun.<br />
<br />
sözlük fonksiyonlarının çoğunu ortadan kaldırıyor ama yine de evet diyerekten inoreader cephesinde bir araştırma yaptım, tabii ki çok fazla kullanımını göremedim. ekşi'nin bile üç tane feed'i çıktı. takibi falan da yok hükmünde.<br />
<br />
adamlar ellerinin altında tamamen bedava duran bu sistemi kullanmıyor, gidiyor devamlı sözlük açıyor. sözlükler diye yer işaretleri klasörüme baktıydım, sekiz on tanesi zaten gümlemiş. açıyorlar, bir sürü para bayılıyorlar sonra kapanıyorlar. hadi scripti ordan buradan aldın diyelim alan adına para bayılıyorsun, kullandığın kapasiteye göre para bayılıyorsun.<br />
<br />
eh işte bayıla bayıla öldüklerinden dolayı bu böyle gidiyor. herkeslerin minik sözlükçükleri, internet deryasında batıyor çıkıyor. parası bol olan, tek başıma kalsam da açık tutarım diyen sözlüğü öldürmüyor. diğerleri ölüp gidiyor. misal hunili sözlük vardı bir ara, çok eskiden takipteydim. o zamanda aktif değildi, şimdi de aktif değil ama hala açık. ilk entry'leri 2013'deymiş. belki ölü doğmuş, belki coder'ın teki deneme yapıyor. ne yaptıklarını bilmiyorum ama her girişimde hüzünlere gark ediyor beni.<br />
<br />
aslında bu telden takılan çok fazla insan yok ama olanlar da kendi başlarına takılıyorlar işte. benim olay da mecburi bu istikamete geri döndü, sozlukspot zaten çok uzun süreden beri var. onun olayı öyle olması artık ama altyapısı zaten yetersiz, içeriğini kontrol edemiyorsun. incinin yüzü suyu hürmetine açık tutuyorlar gibi bir şey, şak diye kapansa yapacak bir şey yok.<br />
<br />
onun yerine yine inoreader olayına geliyoruz işte, bana kolay kolay kapanıp gitmez gibi geliyor. kapansa da zaten blog olarak (kaynak yazılar) değil de sadece yorum olarak yazılanlar uçacak. kaynak yazılanlar da zaten google'ın teminatı altında. ne bileyim nerden bakarsan bak pek mantıklı iş gibi ama tabii başa dönüyoruz: olacak iş değil. kimse bu kadar uğraşmaz, ben niye uğraşıyorum onu da bilmiyorum. bir nevi hobi sanırım. şu tematiklafları bu hale getirince pek sevindirik olduydum mesela. bitince sevindiriklik geçti, neyse ki tek bunlarla uğraşmıyorum. anlamları harcadıkları zaman dilimindeki hoşça vakit katsayısıyla sınırlı.<br />
<br />
ne strese sebep olacaklar, ne hır gür ile uğraştıracaklar, belki en sakini sessizi böyle kalması. ha ilerde birilerinin ilgisini çekerse hakkaten böyle bir şey mümkün diye de bunları not edeyim dedim. en azından bedavaya ve kendi içeriğini kontrol edebildiğin şekli ile en olası seçecek bu, varsa daha iyisi bana da iletin.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-72222442859687840932017-04-01T17:19:00.002+03:002017-04-01T17:19:27.863+03:00eller eller...kurban olam!<br />
<br />
blog'una kurban olam, yol ver geçem üstelik. şimdi böyle bir yer oldu ama niye eller oldu? o konuda çok fazla düşünmemiştim. hala da düşünmüyorum. şu iki elli sanki bir yere dayanmış gibi olan minik fotoğraf için 72 piksel arayışına girmiştim. diğer ayarları ellemeyeyim bari, aynı boyut olsun derken karanlıkta iki eli dayanmış bir fotoğaf görünce nevrim döndü.<br />
<br />
bu nedir lan dedim? bir miktar erotiklik var sanki bilemedim ama neyse, gerisi de çorap söküğü gibi geldi. elli bir arka plan da düşünmediydim ama bir sürü şekil denedikten sonra ellere en iyi eller oldu, hele hele öyle hafif dokundurmalı devamı şekilde görünmesine de pır pır ettim.<br />
<br />
derken geriye köşedeki buyursunler eli kaldı, oranın ilk hali bant gibi bir şeydi. yine ona benzer açmalı kapamalı bir şeyler aradım ama sonra her tarafta eller var, eller olmalı dedim. iş kıyafeti, iş gömleği ve parmağında yüzüklerle adam buyur işte mal budur diyor, hoş geldiniz diyor ama...<br />
<br />
çizgili butona basıldığı vakit, araçlar (widget) listesi çıkıyor ama bir nah işaretini de çok görmüyor. daha sanatsal bir nah işareti aradım ama bulamadım. png olarak bunu koymuşlar nete, ben de aldım koydum, hayırlı ve uğurlu olsun.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-26808745797899756672017-03-31T15:18:00.002+03:002017-03-31T15:18:23.947+03:00entry silmekhe madem yeri geldi tekrar mevzu hakkındaki kaanatimi açıklayayım. protesto için sildirme meselesinde allah büyük konuşturmasın ama hani entrylerimin durmasını istemediğim bir mekan, bana böyle haksızlık etmiş bir mekan haline gelmeli ki bir anlamı olabilsin. tabii bunun böyle olması için içindeki herkes için aynı şeyi düşünmem gerek. çekip gittiğinde bir kişi bile arkandan seni anlamaya çalışacak ise entry silinmesi bence caiz değildir.<br />
<br />
böyle bakınca bir süre sonra belki yeni bir güruh gelecek seni çok iyi anlayacak xd. mesela kays entrylerinin niteliği konusunda bir buhrana düşse ve sildirseydi, şimdi yazdıklarından feyz alabilir miydik?<br />
<br />
diğer taraftan kendi malın mülkün gibi, yazarken iyi de silerken kötü mü? eus ile bu bahis ile şurada kapıştıydık: (bkz: şu siktiğimin sözlüğünde milletin entrylerini silme silme silme)<br />
<br />
başka mekanlarda da olan biten bir mesele. ekşi sildirmeleri yavaşlatmıştı. bir ara kazan kaldırmışlardı. hani böyle iyi ki sildirdin al siliyoruz diyen pek yok. ne hikmetse yazarken iyi, sildirmeye gelince düşman olunuyor.<br />
<br />
özgürlükse bu da özgürlük işte, ha yine iyi ki sildirdin demiyorum. hatta hayırdır inşallah diyorum. olması bakınız uzun uzun yazıyorum. sonuçta yazılan edilenler bir yerden sonra hoş bir nostalji oluyor. ha sen geçmişinden memnun değilsen, arkada bıraktığın izlerden memnun değilsen o başka. zaten bundan memnun olmayacaksan neden yazıp çiziyoruz ki? neden suya yazıyoruz yani?<br />
<br />
bir de entry sildirme ile ortama zarar verme meselesi var. gizliden gizliye böyle olabilir ama entry sildirmekten öte kökü önemli, adam zaten gidiyorsa entry sildirse ne olur sildirmese ne olur? yani geride bıraktıklarına kendisi değer vermiyorsa, biz geride kalanlar olarak ona bundan daha fazla değer veremeyiz ama değil mi? işte bu sebeplerle sildirmek isteyen olursa hüzünlenerek siliyorum. ha bir yerden sonra da hadi len ordan diyorum tabii ki, kusura bakmasınlar.<br />
<br />
madem o kadar yazdım bari tematik laflara koyayım bunu, topluca dursun.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-6702999363101418152017-03-31T15:17:00.001+03:002017-03-31T15:17:13.997+03:00alışkanlıkların varoluşu etkileyememesi üzerine hayıflanışlarhemen basitinden söyleyeyim, o anahtarı unuttuğun vakit. hep o cepte olan anahtarın yokluğuna dayanamıyorum. bir yerden sonra hep olduğu yerde olmaya devam etmeli, neden etmiyor ki?<br />
<br />
demek ki madde bizi sevmiyor, demek ki hep bulunduğu yer onun oluşu üzerinde etkiye sahip değil. o halde yüzüyor muyuz denizlerde? savruluyor muyuz?<br />
<br />
başka bir misal lambanın açık bırakılması. defalarca kapatıldığı halde bu alışkanlığı üzerlerine geçirip artık kendinden nasıl kapanamıyor bunlar?<br />
<br />
en çarpıcıları kazalar ve zedelerde ortaya çıkıyor. sert bir köşeye çarpıyorsun ama o köşe senin yürüyüş yolundaki alışkanlıklarını öğrenmemiş. ne arıyor orada?<br />
<br />
direksiyonu kırıyorsun, kaldırıma sürtüyor. nasıl yani? o tekerleğin dönüşüne verdiğin alışkanlığı nasıl unutmuş? işte hep bunlar maddenin cansız olmasından mı? ama böyle değildi hani? bazen çok içerleniyorum bu hadiseye.<br />
<br />
hem cansız, hem düşünmesek de var sanki, bu alışkanlıklarımızı boşa çıkartıyor. belki de yeterince irade ortaya koyup gerçekliği bükememişimdir. artık bu konuda çalışmalarım sürüyor. daha ilerde değişiklik olur da mucize gösterebilirsem yazarım xd.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-14023210163861418522017-03-31T15:16:00.005+03:002017-03-31T15:16:57.348+03:00değişik bir süper güç fikriaslında black mirror dizisi için bir bölüm konusu da olabilir. fikir benden hikayeleştirme onlardan. haydin bakalım yine iyisiniz.<br />
<br />
şimdi şöyle ki belgesel kanallarında nasıl yapılmış tarzı belgeseller vardı mesela, onlar gibi de olabilir ya da grafik arayüz şeklinde de olabilir. bir şeye bakınca onun arkaplanındaki emekleri gösterecek bir icat yapacaklar, muhtemelen gözlük, lens ya da işte beyin implantı olur, onunla dünyayı yeniden göreceğiz.<br />
<br />
sıfırdan imalatı, hatta ham maddesinin tanesini gösterecekler böyle yavaş yavaş meydana gelecek. arada çalışan insanların emekleri ve daha önemlisi harcadıkları zamanı göreceğiz. bir hayli beyin açıcı bir şey olur gibi sanki.<br />
<br />
katmanları ayrıca seçmek de mümkün olabilir, üzerine tarihsel sürecini de ekleyebilirler. mesela bilgisayara bakıyorsun. elindeki bilgisayara gelene kadar harcanan emek ve zaman hakkaten inanılmaz olmalı. bunları şak diye görmek bir değişik hissettirirdi.<br />
<br />
ha böyle güzel bir süper gücün neye faydası olurdu? insanlığa doğruyu, iyiyi ve erdemi öğretirdi belki. yakınlara iyiliği emredip tutasınız diye emir verirdi. modern üstü zamanların tatlı bir peygamberi olurdu, kim bilir?<br />
<br />
tabii gücünün sınırlarında dolaşırken evrime rast gelirdi. artık madde yapı taşını görmeye geçerdi. artık kim ne yaptıysa bu canlılara onu görebilirdi. nerden geldik nereye gidiyoruz bunu cevaplayabilirdi. işin kökeninde uzaylılar varsa onların izlerini bulabilirdi. yok allah-ü teala varsa onu da tam iş üstündeyken görme şansı bulurdu. zamanla her şeyin cevabını içinde barırından bir din lideri olur çıkardı. isterdim böyle bir süper güç. olaydı iyidi.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-81717256018144539512017-03-31T15:16:00.002+03:002017-03-31T15:16:33.028+03:00çaresizlikdebelenirken değil de böyle işler gelip geçtikten sonra bir çay keyfinde çaresizliklerime bakayım dedim. gördüklerimden keyif almıyorum, minik canlılar olarak üzerimize fazla yük yüklenmiş.<br />
<br />
hesapta bu yükü bir insanoğlu kabul etmiş diyorlar da göklerdekiyle kavga sürüyor. özünde çaresizlikten türetilmiş olduğu o kadar belli ki... ham maddesi aynı. hey gidi çaresizliklerin güzel allahı seni.<br />
<br />
mekanizma belki sadece kafadadır, çaresiz bir kafa kendine sığınak arıyor. gökler kapısını açıyor, gel kulum diyor. sığın bana dertlerini alayım senden. sen miniciksin, acizsin, gücün yetmez bir şeye...<br />
<br />
yetmez hakkaten de neden? tüm bu hikayeyin kurgusu bu kafadaysa, hey güzel allah sen neden bunu yapıyorsun? daha kötüsü yaptığını düşündürüyorsun? çekip gitmiş, sürünmeye bırakılmış küçümencik yaratıkları, insan hüzünlenmeden edemiyor.<br />
<br />
şu hikayenin içinde hem olan bitenin hikaye olduğunu idrak edebilecek kapasitede olup hem de bunu değiştiremeyecek olduğunu fark etmek, işte çaresizlik bu aslında. yoksa günlük çaresizlikler pek bir şey değil. bu kurguda kısıtlı kalmış olmak üzücü, bunun çaresi yok. bunun için kafayı yesen de aynı, yemesen de aynı. çaresizliğin boyutu o kadar büyük ki artık üzülmemen gerektiğini anlayabiliyorsun.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-44090814936696636392017-03-31T15:16:00.000+03:002017-03-31T15:16:05.826+03:00suya yazmayınabilerim ablalarım su soğuk su, eskiden <a href="https://www.youtube.com/watch?v=-HVif2_JvxA" target="_blank">şu reklam</a> vardı pek tatlıydı:<br />
<br />
bakınız nostalji, bakınız yazılanlar boşa gitmiyor. ha yazılanlar boş, ona katılıyorum ama boş olması yazılmasından dolayı değil.<br />
<br />
boş olan bir şeye insanlar yeterince önem verirse doluymuş gibi oluyor. ben sözlük alemlerinde bunun rol yapma oyunlarını oynuyoruz sanıyordum ama ciddi ciddi tartışıldığı vakit noluyoruz lan oluyorum.<br />
<br />
yani şöyle düşünelim, burada ciddi bir iş yaptığını düşünmeyip, olan biteni ciddi meseleler haline getirmeyecek kadar büyümedik mi ki hala?<br />
<br />
işte böyle bakıp bu alemde "qalp" kıranın da manasını sorguluyorum. öyle bütün dünya bayram olsa havasında değilim (yoksa öyle miyim) de ülen bir sürü zorluk çekilen gerçek dünyanın içinde yoğrul gel, sonra yine aynı tepkileri yazı diline taşı, bana saçma geliyor.<br />
<br />
böyle yer yurt kavgası, sahiplenmeler falanlar filanlar da hep aynı kapıya çıkıyor. paylaşılamayan ne olabilir ki? geriye bir tek egolar megolar kalıyor. onda da niyete bakmak lazım artık. sonuçta bir sürü sevimsiz olay oluyor. niyet olarak bir ortam ile yazılanların gölgesi altında serinleyebiliyor muyuz? ben buna bakarım.<br />
<br />
sonuç olarak (özet geçiyorum) yazılanlar geride kalanlardır, kötü olabilir. bombok olabilir ama sırf geride kaldığı için değerlidir (ya da olacaktır). bugünün tatsızlık içeren lafları yarın bir miktar tatlanacaktır, yani umarım öyle olur. aslında en başında bunun bilincinde yazılsa en temizi olurdu da şimdi özgürlüğü dibine vuruken buna mı dikkat edilecek?<br />
<br />
daha da özetleyeyim, şu ortamlarda yazılanlar çizilenlerden dolayı ciddi ciddi kırılma dökülme yaşanmasa keşke. en azından bunu sağlayacak kafalarda olsak ve üstüne ilerde bakıp abi ne kadar da malmışık diye güleceğimiz birikimler olsa da geçse gitse. şu yazdıklarımı da o kadar ciddi tonda okumayın lan. bak duydum işte, çok ciddiliydi o tonun...kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-60805847702719812142017-03-31T15:15:00.001+03:002017-03-31T15:15:08.631+03:00yazıları kendi sesimiz ile okuduğumuz gerçeğiaslında pek de şaşılacak bir şey değil ama arada ayrım kaybediliyor gibi sanki. minik farklılıklar var. yazılanları kendi sesinle okurken, yazanın geyiğinin de sendeki karşılığı ile okumaya başlıyorsun. tabii bu bir yerden sonra oluyor. her yazıya olmuyor, bunun için bir geçmiş gerekiyor, bir miktar benzer sözleri ile karşılaşmış olman gerekiyor.<br />
<br />
"ne kadar bilirsen bil..." meselesine geliyor buradan. yine kendi içindeki kapandasın ama karşıdakinin tepkisinin tonlarını kendi içinde seçtiğin tepkilere yüklüyorsun.<br />
<br />
işte sözlük meselesi diğer sosyal ağlardan farklı olarak bunu sağlıyor. tabii sözlük gibi (soyut olarak) kullandığın vakit bu böyle olabilir. olayın sosyalleşmesi, karşı tarafı duyup görmesi ile devam eden süreci şeklinde gelişmesi durumunda yazıları muhtemelen yine karşı tarafın sesi ve görüntüsü ile okumaya başlıyorsundur (sözlükten olmasa da tipini bildiğim insanın yazdığını okumak gibi bir şey ile kıyasladım).<br />
<br />
peki hiç mi tanışmayalım? o beni bağlamaz ama misal bu deneyimi benim yazdıklarım ile denemek mümkün. ben kimseyle tanışmadığıma göre, kimse de benimle tanışmamıştır ve yazdıklarımı herkes kendi sesiyle okumaktadır.<br />
<br />
kendi kafa sesindeki dünyasında: benim sözlerim, işin ilginç tarafı da bu oluyor. sözlük mevzusunun beğendiğim özelliklerinden biri bu işte. ha bunun için doğru ortamda mıyız? onu pek bilemem, sadece umut edebilirim.<br />
<br />
bir de kimse üzerine alınmasın ama belki sözlüğün tip'olojisine (böyle bir kelime varmış lan, sözlük ahalisinin tiplerine aşina olsam demek istedim kısaca) hakim olsam belki de bu kadar takılmak istemezdim. kesin bir uyumsuzluğu bir şeyleri çıkardı. belki de tersinden bu kadar hunharca troll'eme yapıp insan içine tiksinti veren tipler ana kuzusu, tatlı oğlanlar çıkarlardı. iki ihtimale göre belirsizlik ve gizemi sevmiş bulunmaktayım. bu da böyle gitsin ilel ve ebet.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-51478170867695842902017-03-31T15:14:00.005+03:002017-03-31T15:14:51.595+03:00arkadan konuşmakbunun eşiği var aslında, mutlak bir zaman gelecek ve bu olacak gibi. belki nostalji hesabı olacak. belki içinde kalan olacak. hepsi kabul ama sırf geyik için adamları tutup itin götüne sokmak pek kötü geliyor bana.<br />
<br />
aynı linç kültürü burada da geçerli, adamın arkasından konuşursun eyvallah ama topluca bunu yapıp eğleniyorsun diyelim. o vakit işin içine bolca şeytanlar giriyor demektir. ha burada şeytan bol, ona şüphe yok ama ne bileyim yine de yapmasak iyidi.<br />
<br />
hadi diyelim tutamadın kendini yaptın bari tövbe istiğfar et değil mi? ağız dolusu güldün, bir allaha sığın ne bileyim bir çekin ya da kafanı yastığa koyduğunda iyi eğlendik ama ayıp oldu de...<br />
<br />
yok efendim demez bunlar, bunlar eğlenir, eğlendikleri kaplara pislerler. bunlar taocu, bunlar dinsiz. lan aslında dinle imanla hiç alakası yok. birine kötülük yapmak için neden yok. akla mantığa ters geliyor ama tabii bu da göreceli olabilir. mevcut olan biten içersinde kötü olan çelişkiymiş gibi geliyor bana.<br />
<br />
tabii buna insan kafası karar veriyor, doğadaki sürece bakınca iyisini kötüsünü ayırt etmediklerini görüyoruz da ülen onlar bile kademeli. içgüdüsel olarak onlar bile ayırabiliyor gibi. dağa taşa baksan, yuvarlanıp bir adamın başını ezmeye pek anlam yüklemiyordur. durduğu yerde durmayan taş da mutlak bir çevre bilincine çelişiktir. ağaç neyin yoktur ne bileyim. bir taşın bile şu adamı ezeyim diye düştüğünü zannetmiyorum.<br />
<br />
neyse işbu yazı herhangi bir gönderme içermemektedir, tamamen soyut ve ütopiktir. belki ilerde bir anlam ifade edebilir. belki de komple çöp olur, sözlük üzerimize çöker.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-31537025087528017272017-03-31T15:14:00.003+03:002017-03-31T15:14:34.928+03:00işleyen sistemi bozma özgürlüğübak yine dayanamadım yazıyorum, gün geçmiyor ki şu sözlükte özgürlük tartışması yaşanmasın.vallahi billahi bıktım. bu kadar karışık bir konu değil aslında. tamam insanlık tarihi için o kadar karışık bir konu olabilir ama burası için o kadar karışık olmamalı.<br />
<br />
temel argümanım şudur: önce bir sistem olacak ki sonra sen onu bozma konusundaki davranışlarını sergileyebileceksin. önce o sistem yoksa ya da sen onu fiilen bozmaya girişmişsen zaten o özgürlük olmaktan çıkar, kendi bindiğin dalı kesen adama dur denilmesini böyle sanki tüm ifade hürriyetimizi elimizden alıyorlar nidaları ile karşılamak insana çok abes geliyor.<br />
<br />
şu sözlüğün en yaptırımlı dönemleri zaten kuralsızlığın ve trollüğün kol gezdiği dönemlerde olmadı mı? tamam meşru sebeplerle olabilir ama adamları linç etmedik mi? ne olursa olsun linç etmenin neresi haklı olabilir? onlardan önce beğenilmeyen adamlar uçurulmadı mı? sözlüğe zararlı kodlar yüzünden bakınız sırf oylama manipülasyonu yüzünden adam kesmedik mi? şimdi bunlar koatik ortam için zararlılar ama sol tarafı gelip flood eden adam özgür!<br />
<br />
böyle bir ayrım olabilir mi abi? buna kim karar veriyor? resmen buranın dümeni bende hareketleri görmeye başladım ve bundan son derece rahatsız oluyorum. bir kere özgürlüğün sınırlarını parayı veren belirliyorsa, baştan olmadı bu iş zaten.<br />
<br />
diğer tarafta hop bu işte fikri olarak bir sakatlık var, yapmayın etmeyin bakınız şudur budur diye açıklamalar hep boşa yapılıyor demek. ben parayı veriyorum, sınırı ben belirlerim, sen ne dersen boş hallerine gelinirse zaten şu kadar zamandır kaçtığımız mekanlardan ne farkı kalacak?<br />
<br />
işleyen sistem dedim de ona da bir çift laf ekleyelim, kurumsal yapıdır. belli belirli işlerdir. böyle konulara zaten girilmedi. tabii şu kadar az insan içinde ne kurumsalı falan eyvallah da en azından nezaketen bir şeyler vardı arada. şimdi özgürlük çığlıkları ile o nezaket de kaybolur ise ne anladım ben o işten?<br />
<br />
bir kere öncelikleri belirlemek gerekiyor, bu kademelenme zaten her şeyde var. sen istediğin kadar özgür ol ama önce hayatın köpeği oluyorsun. her hareketin hayatta kalmaya çıkıyor. çabalayıp didiniyorsun. sonra yakın çevreyi koruma güdüsü, mülkiyet güdüsü, şusu busu insana binen bir sürü yük.<br />
<br />
hepsi zaten temelde sınır getiriyor, mesela ifşa olayı. kat-i surette yasak mıydı? eh yani işimize gelince olabilir ya da hani kural yoktu diye başınızın etini yiyebilirim. ifşa neden yasak? e burada takılan insanlar güvenli şekilde takılsın, kimsenin tadı kaçmasın diye yasak. mantık aynı mantık sen burada işler bir sistem yaratmak istiyorsan, buna çomak sokmaya geldiği yüz metre öteden belli insanlar için de düzenlemeler yapabilmen gerekir.<br />
<br />
adam ayıklayalım, şu elit şu değil. şu başlık açsın bu açmasın meselesi de değil. zaten gelip gelip yazıların kalitesinden dem vurmak kadar saçma başka bir eylem de yok. benim söylediğim zaten içerik denetimi yapalım değil. teknik olarak basit bir flood işlemi aslında, ben altalta çok bilgilendirici de olsa beş tane aynı başlıktan okumak istemiyorum arkadaşım. kategori sistemi gelişmiş olsa, hop oradan açar okurdum.<br />
<br />
atıyorum ben dizi film mi okumak istiyorum, tıklarım kategorisine alt alta okurum. sen neden seri halde bunların başlığını açıyorsun ki? mantık çok ayrı burada işte.<br />
<br />
bunun için de basit bir işlemle insanların açtığı son beş başlık solda görünür kalır iken diğerleri eski tarihli olarak tematik girişe çevrilebilirdi. bunun troll'ere özgürlüğü kısıtlamak ile ne ilgisi olabilir? ifade özgürlüğü ile ne ilgisi olabilir? şu kadar basit bir konu, bu kadar temiz hallolabilecek iken tutup ne hallere düşüyoruz böyle. elli saat yaz dur.<br />
<br />
bu kadar akmayan sol frame için beş başlık meselesi olur mu denirse, zaten sabit sol frame istenmiyor muydu? derim. tabii bir de feyk olayı var. 10 feykten 5 başlık olsa yine elli başlık eder ama feyk olayı apayrı bir muamma, apayrı bir saçmalık. her neyse yine çok uzattım. doldurmayın beni bu kadar boşalamıyorum!kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-84341320235298280542017-03-31T15:14:00.001+03:002017-03-31T15:14:17.666+03:00ornitorenk sözlükbaşlık: son mülahazalar ışığında (nur) ornitorenk'in yeri ve önemi<br />
<br />
şurası kapansa ne olur? başka yerler var mı diye bakılır. tutup oralara gidilir. sonra saçma sapan uygulamalar yapılır ve ah nerde o ornitorenk'ler denir.<br />
<br />
bir iki kişi kalsa ne olur? aslında bana çok fark etmez ama zaten iki kişilik başka sözlüğe yazdıklarımı atıyorum. neden bunu iki kez yapayım ki? tamam artık açık olduğu sürece yazdıklarımı atarım ama yine de nerden bakarsan bak bir miktar insan şart.<br />
<br />
kendi yağı ile kavrulur hale gelmesi hani şöyle 40-50 civarı bir popülasyon olması işleri daha kolay hale getirebilirdi. şimdi böyle en ufak sıkıntıda hık deyip gidecekmiş gibi bir hali var, insanı üzüyor böyle şeyler.<br />
<br />
bir taraftan bağlanıyor insan, tamam içine karışmadım. tamam kişilerin aralarındaki hadiseleri çok bilmem ama şu çerçevede takılmama müsaade eden bir yapısı olmasından ötürü bile iyidir hoştur diyorum (başka ortamlarda defalarca denedim ama olmadı. bunun nedenlerini de irdeleyeyim ama sonra, konu dağılmasın).<br />
<br />
işte bu yüzden de arada korumacı olmakta sakınca yoktur diyorum. herkesin buralara düşmek için vardır bir sebebi ve hani sanmıyorum daha rahat bir ortam bulunsun, o halde biraz koruyup kollamalıyız.<br />
<br />
kurallar ve özgürlük bahislerinden yola çıkarak söylediklerimi tekrar buraya da yazayım. sıkıntıya yol açan tiplerin internet ortamında arayıp bulacağı en özgür ortamlardan birisi burasıdır herhalde. şimdi bu adamlar, bu ortamda bir kişi olsa gelip troll'leme yapacaklar mı? pek tabii ki yapmayacaklar. üç beş insan olması troll çekiyor. işte bu yüzden troll yapılabilme özgürlüğü adına o üç beş insanın gönlünü hoş etmek gerekiyor. yoksa troll dediğin bugün var yarın yok. bu adamlara uygun bir ortam yaratmak zaten mümkün değil çünkü yapıcı değiller. iş onlara kalsa orniyi kuşa çevirirler, giderler başka yerlere (bakınız ornitorenk tarihine ve database'ine defalarca olmuş bu hadise).<br />
<br />
ha dönüp dolaşıp yine sözlüğün bitişi haline nasıl olsa gelinecek bari prensiplerden taviz verilmemeli diye düşünülürse, ona ne diyeyim? kişisel olarak tek temennim, burası biter giderse benzer şekilde isimsiz olarak, kendi halimde takılabileceğim bir ortam bulmak. sonuçta pek insanca bir şey, ehemmiyetini anlamak lazım. hele hele şu koduğumun sosyal ağlar çağında.<br />
<br />
o yüzden özetle, ornitorenk'in varlığını sürdürmesi gerekir. bunun için de bir miktar düzenleme gerekiyorsa bundan çekinmemek gerekir. öldürmeyecek kadarı caizdir.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-48519678497971023942017-03-31T15:13:00.005+03:002017-03-31T15:13:53.678+03:00gerçek hayatta ornitorenk demekgerçeği ve sanalını pek bir ayırdığımdan, her seferinde ağzımda eğreti duran hededir. kaç sefer ve kaç kişiye demişimdir? pek bir kişiye dememişimdir. kendi kendime kaç kez demişimdir? o zaten iyice şizofrenik bir hadise. benzer bir olayı nickim için de dediydim ama sözlük artık daha acayip.<br />
<br />
sebebi de içeriğinin hakkaten insanı dehşete düşürecek materyaller barındırması. eski marjinalliği kalmamış olabilir. zaten aykırı tipi az biraz hava aldırsan yumuşar, bir kaç insan ile daha fazlası arasında fark olur. belki de benim burnum iyice alıştı bilemiyorum.<br />
<br />
demem o ki bu sözlük olayı ilerleyen zamanlarda tam bir gerçekliğe geçer mi? geçmez mi bilmem ama biriken emek yoğun bir hal almaya başladı. hayatı boyunca böyle underground mı kalacak?<br />
<br />
haber bülteninde ornitorenk sözlük dendiğini hayal edince bile komik geliyor. lafın ağızda yayılışı bile komik lan. bildiğin yabancılık çekiyorum bunca yıldan sonra. ha bunu gerçek hayatta devamlı kullanan varsa, zamanla ağızda ne bileyim ekşi gibi geliyorsa, ben onu bilemem.<br />
<br />
hem kelime hem konsept olarak gerçekliğe bu kadar uzak bir mekanda, gerçekliğe en uzak nickim ile adabı ile diresek çürüttüğüm yıllar olarak not düşülse yeterlidir. zaten bugün var yarın yoğuz, ölüp gitsek bunu doğrulayacak adam yok. ete kemiğe bürünmeyen, hoş bir seda bırakmak umuduyla diyelim.<br />
<br />
son bir ihtimal tüm bunların nedeni o kadar da kafaya takmamak olabilir. arkaplanda kendi halinde akan bir mecra. ismini dillendirmeye lüzum yoktur.<br />
<br />
fantastik bir kapanış ihtimali de gerçek adı bu olmayabilir. gizli adlarından olabilir. gerçeği bilmek şeytanını kontrol etmek gibidir ve bu saklıdır. ornitorenk tam olarak gözlerdeki perdedir. kulaklardaki tıkaçtır. içimizdeki şeytanı kontrol etmeyi engelleyen bir isim oyunudur. bunları görüp hidayete ermek umuduyla.<br />
<br />
tabii esas olay ifade özgürlüğü, söyleyebilmek. söylenenmeyenleri söyleyebilmek. kimsenin kabul etmediği saçma sanal alemin son durağı gibi, bu da gerçekliğinden kuşkumduymak için yeter sebep.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-56918066720490188032017-03-31T15:13:00.003+03:002017-03-31T15:13:37.172+03:00zaman her şeyin ilacıdırbu laf öbeğinin de başlığını bağlayalım madem. gelip geçicilikten dem vurmayalım. sıkıntı içersinde yuvarlanır iken duran zamandan bahsetmeyelim. ilaç diyorlar da neyin ilacı onu ben bilemedim.<br />
<br />
unutmak ile ilgili olmalı. sıkıntılar çekiyorsun, deli sıkıntılar. üstüne yeterince gün doğar ise artık o eski karanlığı kalmıyor. böyle bir şey olmalı ama asıl rahatlatıcı düşünce bir gün hepsinin yok olacak olması olmalı.<br />
<br />
en azından benim açımdan öyle oluyor. bir gün bastığın toprak kayacak, kıtalar falan yer değiştirecek. sonra dünya denen olmayacak, toz-buz haline geri dönecek. yıldızlar sönüp gidecek. hah işte bak zaman bu açıdan hakkaten ilaç gibi de...<br />
<br />
ölme eşşeğim ölme, o günler gelir mi? bir kıyamet senaryosu içinde yaşamak nasip olur mu? yaşadık diyelim. peki o kutlu söryavyırıasdfghjklardan olur muyuz? manyak mısın olum?<br />
<br />
ikinci güne asarım kendimi, bir yerden sonra mücadele mallıktır. ha o yer hiç gelmemiş, belki bir parça zaman geçse düzelir diye yaşama dört elle sarılıp sonra yine daha fazla zamanın geçmesinin unutturuşu ile teselli bulmaya da çalışabilirim ama demem o ki: o kadar da mücadeleci bir insan değiliz.<br />
<br />
yoklukları severiz, içinden kanlar akan kimyasal deryaların canlıları olmak yerine elektriği kesip yokluğa karışacak mekanikler olaydık iyidi. sudan gelenin yok oluşu pek de sevimli olmuyor demek ama ziyanı yok yeteri kadar zaman geçince suyun kendisi bile yok olacak. oh içim açıldı.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-86193677289330484362017-03-31T15:13:00.001+03:002017-03-31T15:13:17.289+03:00canın değeriiçine düştüğüm soru yumağı oldu bu aralar. bir yandan böcük eziyorum, karınca temizliyorum. diğer yandan bir canı hayatta tutmaya çalışıyorum... ama ne çalışma gece gündüz uğraş dur. ölüp gidecek eninde sonunda, hüzün kaplayacak dört bir yanımı ama sürünürken onun canı üzerinde kafa patlatmak da beni bitiriyor.<br />
<br />
canın değeri geçmişi ile ilgili gibi sanki. bir mazisi varsa değerlidir. insan canından bile bahsetmiyorum. ona da uygulayabiliriz ama eğer bir mazin yoksa ölen insan için pek üzülemiyorsundur.<br />
<br />
bir de kompleks canlı olması ile ilgili olabilir, o kadar evrimlerden, derelerden teperlerden aşmış gelmiş. bir sürü organ neyin ayarlarmış. sana tepki veriyor ama pat diye ölüyor. öbürü makina gibi sesten kaçıyor, yemeğe koşuyor. fazla bir gelişme gösterememiş, ölebilir yani.<br />
<br />
kafam karışık bu konuda, ölüm iyi ki var ama kişinin kendisi için bir güzel temenni olabilir bu. yoksa hakktan sevimsiz bir şey. beş dakika önce hareket halindeki canlı, kaskatı kesilip soğuyacak ve artık tepki vermeyecek. çok sevimsiz çok...<br />
<br />
arkada kalan meselesi işte aslında, ölüp giden için o anları yaşamak bir değer sorunu değil de bitse de gitsek sorunudur gibi geliyor bana. çok debelendiriyor insanı çok, bu kadar debelendirenin de değerli olması gerektiği gibi bir hisse kapılıyoruz herhalde.<br />
<br />
bunun yerine kolay olsaydı ne olurdu? ha bazıları yatıyor uykuya bir daha uyanamıyor. dışardan en kolayı bu görünüyor ama içten yine vardır bir rahatsızlık hali. onun yerine bir tatlılık yayılsa, hani mevlamıza gidiyoruz ya sevinsek. acı çekmesek olma mıydı? nasıl iştir bu ya rab?<br />
<br />
ölüm anları araştırmasın dopamin salgılandığından falan bahsediyorlardı sanki, yanlış hatırlamıyorsam son andaki beyaz ışıklar şunlar bunlar bunla ilgiliydi ama yine de kabul değil. o son ana gelene kadar sürüm sürüm sürünüyor canlılık.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1427567193372922224.post-82160747254690444992017-03-31T15:12:00.001+03:002017-03-31T15:12:22.642+03:00hastalıklar ile cebelleşmekçok büyük konuşmak gibi olmasın ama yapmayı düşünmediğim, iş (var)oluş ve hareket. diğer tarafta yakınlar meselesi var, bu durumda ne olacak? düşüncesi bile zor. diyemezsin ki sen artık yaşadın, bak bu hastalıklar yıpratır zordur. tabii daha ötenazisi şusu busu yok, bu gidişle gündeme de gelmez ama acı çekmek hak mıdır ülen?<br />
<br />
şu yaşama dört elle sarılma olayını ben içime sindiremiyorum. tamam bunu yapanlara içten içe saygı duyuyorum. başa gelse yine şu dediklerimi belki yalar yutarım ama ne bileyim bir yerde de pes etmek gerekiyor.<br />
<br />
belki olması gerken, doğru olan acı çekmemektir. o minik hücrelerin hayatta kalmak için çırpınışlarına nasıl bir anlam katacağımı şaşırıyorum. baktığın zaman hayat bunun için olmamalı?<br />
<br />
rahatına düşkün adamın erdemi olur mu olmaz mı? bu konuda da kafam karışık, çekip gitmek cesaret midir? yoksa korkaklık mıdır? bunlar da irdelenebilir ama işte dediğim gibi sana bel bağlayan bir canlı var ise o vakit işler değişiyor.<br />
<br />
bu durumda pes etmeli mi? edemiyorsun işte, edemezsin. şimdi baştan beri dediğim şeyleri hayatın gerçekleri ile örselemiş mi oldum? sıkıntılı bir durum, insanın içini pek bir sıkıyor. sonra da kendini ölüm kolay ayrılık olmasa türkülerine vurduruyorsun da türkü yakmalara bile yabancılaşmışık lan.<br />
<br />
işin aslı ölüm zor, o anı yaşama zor, debelenmek zor. ayrılığın zorluğu da kalan insanların zihin alemindeki iç yakıcısı. üzüntülere gark olup içine göçmek isteyen şu göğüs kafesimi de söküp atasım geliyor. türküden sonra haluk levent'e mi geçtik noldu böyle? duruldum tamam.kokakirechttp://www.blogger.com/profile/04499245661894438548noreply@blogger.com0