yazıları kendi sesimiz ile okuduğumuz gerçeği

aslında pek de şaşılacak bir şey değil ama arada ayrım kaybediliyor gibi sanki. minik farklılıklar var. yazılanları kendi sesinle okurken, yazanın geyiğinin de sendeki karşılığı ile okumaya başlıyorsun. tabii bu bir yerden sonra oluyor. her yazıya olmuyor, bunun için bir geçmiş gerekiyor, bir miktar benzer sözleri ile karşılaşmış olman gerekiyor.

"ne kadar bilirsen bil..." meselesine geliyor buradan. yine kendi içindeki kapandasın ama karşıdakinin tepkisinin tonlarını kendi içinde seçtiğin tepkilere yüklüyorsun.

işte sözlük meselesi diğer sosyal ağlardan farklı olarak bunu sağlıyor. tabii sözlük gibi (soyut olarak) kullandığın vakit bu böyle olabilir. olayın sosyalleşmesi, karşı tarafı duyup görmesi ile devam eden süreci şeklinde gelişmesi durumunda yazıları muhtemelen yine karşı tarafın sesi ve görüntüsü ile okumaya başlıyorsundur (sözlükten olmasa da tipini bildiğim insanın yazdığını okumak gibi bir şey ile kıyasladım).

peki hiç mi tanışmayalım? o beni bağlamaz ama misal bu deneyimi benim yazdıklarım ile denemek mümkün. ben kimseyle tanışmadığıma göre, kimse de benimle tanışmamıştır ve yazdıklarımı herkes kendi sesiyle okumaktadır.

kendi kafa sesindeki dünyasında: benim sözlerim, işin ilginç tarafı da bu oluyor. sözlük mevzusunun beğendiğim özelliklerinden biri bu işte. ha bunun için doğru ortamda mıyız? onu pek bilemem, sadece umut edebilirim.

bir de kimse üzerine alınmasın ama belki sözlüğün tip'olojisine (böyle bir kelime varmış lan, sözlük ahalisinin tiplerine aşina olsam demek istedim kısaca) hakim olsam belki de bu kadar takılmak istemezdim. kesin bir uyumsuzluğu bir şeyleri çıkardı. belki de tersinden bu kadar hunharca troll'eme yapıp insan içine tiksinti veren tipler ana kuzusu, tatlı oğlanlar çıkarlardı. iki ihtimale göre belirsizlik ve gizemi sevmiş bulunmaktayım. bu da böyle gitsin ilel ve ebet.

Kategoriler: Paylaş

Yorum bırah: