çaresizlik

debelenirken değil de böyle işler gelip geçtikten sonra bir çay keyfinde çaresizliklerime bakayım dedim. gördüklerimden keyif almıyorum, minik canlılar olarak üzerimize fazla yük yüklenmiş.

hesapta bu yükü bir insanoğlu kabul etmiş diyorlar da göklerdekiyle kavga sürüyor. özünde çaresizlikten türetilmiş olduğu o kadar belli ki... ham maddesi aynı. hey gidi çaresizliklerin güzel allahı seni.

mekanizma belki sadece kafadadır, çaresiz bir kafa kendine sığınak arıyor. gökler kapısını açıyor, gel kulum diyor. sığın bana dertlerini alayım senden. sen miniciksin, acizsin, gücün yetmez bir şeye...

yetmez hakkaten de neden? tüm bu hikayeyin kurgusu bu kafadaysa, hey güzel allah sen neden bunu yapıyorsun? daha kötüsü yaptığını düşündürüyorsun? çekip gitmiş, sürünmeye bırakılmış küçümencik yaratıkları, insan hüzünlenmeden edemiyor.

şu hikayenin içinde hem olan bitenin hikaye olduğunu idrak edebilecek kapasitede olup hem de bunu değiştiremeyecek olduğunu fark etmek, işte çaresizlik bu aslında. yoksa günlük çaresizlikler pek bir şey değil. bu kurguda kısıtlı kalmış olmak üzücü, bunun çaresi yok. bunun için kafayı yesen de aynı, yemesen de aynı. çaresizliğin boyutu o kadar büyük ki artık üzülmemen gerektiğini anlayabiliyorsun.

Kategoriler: Paylaş

Yorum bırah: