kulaktan zeytinyağlı biber dolması

şüphesiz ki bilgi edinmenin en doyurucu hali.

lan o değil de tüm tarih aslında böyle, dinler yine böyle. hani yazılı kaynak, bulgular falan filan denecek de onlar nereye kadar neyi anlatıyor? hangisi ilk elden kaynak? ilk kaynağa inen kaç tane araştırmacı kaldı? hadi diyelim ilk yazılı kaynağı buldular, onu yazanın kulaktan dolmadığı ne malum?

daha ötesi zaten yazan kendine göre yazıyor, okuyup inceleyen kendine göre anlıyor. komple bir belirsizlik hakim ama sanki tarihte yaşanmış olaylar oha gerçekte olmuş abi hayretinde kabul edip bir de bu yüzden kavgaya tutuşuyorlar. idrak etmem zor ama vardır bir bildikleri herhalde.

dini bakımdan zaten tevatür diye bir kurum var. adamlar resmen bu şekil bir bilgi aktarımı içersindeler. zamanın değiştirmesi, insanların keyiflerine göre bozması falan hiç mühim değil. hepsi gerçek gibi basıyorlar gönüllerine.

bu tamamen kötü bir şey mi? onu bilemem. dilin oluşumu kulaktan kulağa oyunu gibi diyorlar mesela. insanlık hafızası hep bu şekilde aktarım ile şekillenmiş. dil dediğin de zaten bunun mahsülü amma velakin tamamen yanlış anlaşılmalar üzerine ilerliyor olay onu görmek lazım. yanlış anlaşılmalar deryasında yüzen balıklar gibiyiz de işte hikayenin devamını biliyorsun.


Kategoriler: Paylaş

Yorum bırah: